Çöp Diziler Part 1 (Yıl Sıralamasıyla)
Kore dizi arşivim kabardıkça kabarmış ve harddisk dolup taşmış.
Yetişkinseniz zaman artık daha kıymetli. Ben de ikinci kez dönüp
bakılmaya değmeyecek serilerden kurtulayım da iyilere de yer açılsın
dedim. Sadece izlemiş olmak için izlenmeye değmezse yayın dönemi ara
kalite işlerden biri gibi görünen her yapımı çöpe yollayabiliyorum
artık. İndirmişsem izleyim devri geçti. Görünüşe göre ne konu ne de
oyunculuklar gözüme ya da gönlüme hitap etmeyince aşağıdaki listeyi ilk kısım olarak oluşturdum. Hatta şunu söyleyebilirim ki bunun iki ya da üç katı üşendiğim ya da
tamamen zaman kaybı bulduğum için yazıya dökmediklerim var. Sonuçta Prime Time dizilerin bölümleri 16- bazen beğenilirse (+2), 20
(+4) ya da en fazla 50 bölümlük. Eh ülkede ortam bu kadar üretim yapmayı
gerektiriyorken her yapımın mükemmel olması beklenmez. Her yıl
görüldüğü üzere aradan bir kaçı sıyrılıyor zaten. (Orada da kimi başrol
seçtiğiniz en büyük etken kanımca. Gong Yoo, Hyun Bin, Son Ye Jin'le
çalışıyorsanız işiniz garanti oluyor mesela genelde. Sanırım bazı
oyuncularda şeytan tüyü var:) Yeni kore dizisi takipçisiyseniz ve
yüzlerce dizi izlememişseniz belki bunlar da hoşunuza gidebilir. Bazıları için
yapılan "çok iyi" yorumları aynı hissi bana yaşatmamışsa zaten birşey
ifade etmiyor. Benim gibiler için artık bu durum pirincin taşını
ayıklamak değil de pirinçteki yemeye değer en lezzetli iri taneleri
seçmeye döndü. (Mazur görün. Biraz açım :)
Buradakiler benim seçtiklerim. Herkes elbette aynı fikirde olmayabilir. Zevkler ve renkler farklıdır. Bu yüzden öyleymiş böyleymiş niye beğenmemişim gibi yorumlar yapmayın lütfen.
Hatırlatma:
Diziler için yapılan yorumlar orada yer alan karakterleri canlandıran
oyuncuya değil oynadığı role dönüktür. Gerçek hayatta nasıl insanlar
olduklarını bilsem bile (ki bildiğimi söyleyemem) kimseyi görünüşü ya da kişiliği nedeniyle yargılama hakkına sahip
değilim. Kaldı ki bir çoğunu da tanımıyorum ya da sosyal medya kanallarını da takip etmiyorum. Naçizane bir dizi-severim o kadar.
Scholar Who Walks The Night (2015)
Başrolde sevdiğim oyncu Lee Joon Gi ve Lee Soo Hyuk ile bir fantastik vampir hikayesi olan yapım benim açımdan Lee Soo Hyuk'u daha dikkat çekici bulduğum genel olaraksa sönük kabul ettiğim bir dizi (Olumlu bulabileceğim tek yanı Ost albümündeki bir iki şarkıyla sınırlı). Uzun zaman önce izledim ve arşivden de sildim. Şu an zaten hiç birşey da hatırlamıyorum. İnternneten aldığım konu bilgisi şöyle: Bir komplo sonucunda vatana ihanet ile suçlanan üst sınıf bir ailenin genç kızı (Lee Yoo-Bi) erkek gibi giyinerek kitap satmaya gider. O gece yürüyüş yapan yakışıklı bir alimle (Lee Joon-Ki) karşılaşır. Ancak alim aslında bir vampirdir.
Noble, My Love (2015):
Yayın Kanalı: Naver TV Cast
Arşive ne zaman koyduğumu anımsamadığım bir dizi. Aslında 20 bölüm olsa da dizi denmeli mi emin değilim. Çünkü her bölüm sadece 15 dakika. Dolayısıyla neden böyle bir tarz benimsenmiş bilemiyorum. Aynı adlı manga / manhwa uyarlaması. Konu klasik. Zengin, sinir bozucu derecede gıcık, dediğim dedik, herşeyin parasal karşılığı olabileceğini zanneden Ceo'muz birkaç adamın kaçırma girişimi sonrası yaralanır ve veterine kızımızn kliniğine kendini atar. Baygın halde iken onun tarafından tedavi edilir. Sonrasında iyliğin karşılığını ödemek ister. Mütevazi kızımızın gözü yükseklerde falan değildir. Ama adam işi mecburiyete bağlar. Yeni bir dükkan öneririr. Kabul edilmeyince kiracısı olduğu binayı yıkacağını söyleyerek satın alır ve seçenek bırakmaz vs. Sebepler ve sonucunda oluşan hikaye öyle içimi falan ısıtmadı. Adamın yaptığı zorbalığın sevimli bulunacak tarafı da yoktu. Zaten başrol erkek beğendiğim oyunculardan değil. Dizi için hazırlanan afişler kendisinden çok daha sevimli. Kısa süreli olmasaydı ve 16 bölüme vs yayılsaydı zaten emin olun zahmet edip izlemezdim.
Blood (2015)
Bu dizi fragmanlarıyla bende büyük beklentilere yol açan, yalnızca bir
bölüm izleyince tüm gizem ve havasının şişirilen balonun sönmesi gibi
bir etki bırakan bir diğeri hayal kırıklığı yapımdır. Dizinin iyi
reytingler alması ise anlam veremediğim bir diğer ilginç durum. Oyuncu
Ahn Jae-Hyeon, enfekte yolla vampir olan ailesinin öldürülmesinin
ardından bir yandan sırrını paylaşan ve normalleşme üzerine çalışmalar
yapan genç bir genetikçi ile yaşamakta bir yandan da bir yandan da genç
yaşına rağmen edindiği şöhretle Kore'de prestijli bir hastaneye birim
şef olarak atanan karizmatik (olmaya çalışılmış ama nafile) doktor Park
Ji-Sang rolünde. Yapımın kendisine en büyük getirisi herhalde
aralarındaki yaş farkına rağmen hayatının aşkı olup evlendiği Ku Hye-Sun
olsa gerek. (Gerçi daha sonra hayli travmatik şekilde boşandılar.)
Ancak ben bu dizi için O'nun seçilmesinin faciayı yaratan ana sebep
olduğu kanısındayım. Dizide konuşma tarzından tutun da sergilediği
oyunculuğu kadar pek izlenir bulamadım. Aslında Boys Over Flowers
(Kkotboda Namja) dışında yapımına denk gelmemiştim. Çünkü oyuncu çok
aradığım yüzlerden değildi. Zaten her işe el atan bir hatun. Yazar,
yönetmen, oyuncu vs. Böyle her dala konma olayını sevmiyorum. Hangi işte
profesyonelsen önceliğin o olmalı ki bana göre o oyunculuğu
olmayabilir. Bununla birlikte son dönemde bir sağlık sorunu olduğunu
izlemiştim ve kendisi için üzüldüm. Umarım her şey yolunda gider ve
düzelir. Baş kötü karakterimize diyecek sözüm yok. Çünkü kendisi işinin
ehli deneyimli bir aktör olan (Sarayın Mücevheri dizisindeki yüzbaşı
Min'i unutmam mümkün mü:)) Ji Jin-Hee. O'nu en son Misty' de izleyip
resmen bayılmıştım.
2014
yapımı bir diğer vasat KBS draması yapım için söyleyebileceğim yegane
şey harcanan paraya yazık edilmiş olduğudur. Karakter seçimi ve
oyunculuklara ısınamadığım gibi hikayeyi de sevemedim. Hatta yüzün dış
yapısından kaderi belirleme şeklindeki bir diğer batıl uygulamaya
tanıklık ederken fantastik kalıbına bile koyup o gözle izleyebilmem
mümkün olmadı. Sonuçta hikaye sarmadı işte bir türlü. Elbette her diziyi beğenmek zorunda değiliz. 15 yıldır izleyici olduğum düşünülürse artık seçici olmak da şaşırtıcı
değil. Bazen karakterler ve roller bir giysi gibi dar gelir ya da bir
kaç beden büyük kaçabilir. Sanırsam biraz öyle bir durum benim için.
Kimi zaman kapak resimlerine ya da fragmanlara kanıp işe yaramayan
diziler indirdiğim oluyor. İyi ki orada denk geldim de boşuna uğraşmış
olmadım. KBS World'un akşam 18;30 dizi kuşağı işime yarıyor bu anlamda.
You Are My Destiny (Fated to Love You) (2014)
Bu
diziyi keşfettiğimde özellikle Jang Hyuk'u o rüküş saç modeli ve garip
ve iç bayıcı kişiliği nedeniyle sıkça boğmak istemiş nedense School
2013'te de izlediğim ve genelde ezik kişiliklere hayat veren rollerine
denk geldiğim Jang Na Ra'ya ise fazlasıyla üzülmüştüm. Serinin bizde
uyarlanıp
No: 309 dizisi adıyla yapıldığı yorumlarına ise
şaşırdım. Çünkü No:309'u izlediğimde bana bu diziyi hiç anımsatmamıştı.
Gelelim konusuna: Güzel ve ünlü balerin sevgilisiyle evlenmeye
hazırlanan zengin ve soylu bir ailenin varisi Le Gun, büyük annesinin
kendisini baş göz etme planı doğrultusunda kurduğu tuzağa düşer ve
başına ummadık bir iş gelir. Kendi halinde çalışan, sessiz sedasız Kim
Min Young ise tatil için sonunda uygun bir fırsat yakaladığı için mutlu
mesut kendini otele atar.Tamamen kazara bir şekilde esasında Le Gun'a
hazırlanmış ve içine yan
etkileri artırılmış içeceği içince sarhoş olur ve geceyi birlikte
geçirirler.
Uyandıklarında
artık her şey olup bitivermiştir! Le Gun, sanki her şey tek tarafın
istemesiyle gerçekleşmiş gibi sinir küpüne döner ve kıza hayli kaba
davranır. En sonunda hiç birşey olmamış gibi yollarını ayırmayı
deneseler de Kim Min Young'un hamile kalışı ikisi için durumu içinden
çıkılmaz bir hale sokar. Elbette tam da umduğu sonucu elde eden büyük
annenin de arzusuyla kendilerini nikah masasına götüren sürecin içinde
bulurlar. Başlangıçta Le Gun içine düştüğü durumun kız tarafında
hazırlanan bir tuzak olduğunu düşünse ve tüm olanlara sinir olup acısını
Kim Mi Young'dan çıkarmak için elinden geleni yapsa da zaman geçtikçe
bu sessiz ve naif kadının hiç de düşündüğü gibi biri olmadığını ve O'na
haksızlık ettiğini fark eder.
Gunman in Joseon (2014)
Bu dizi her bölümünü düzenli biçimde takip edemesem de özellikle
muzikleriyle dikkatimi çeken ve KBS World'de izlediğim yapımlardan
birisiydi.
Moon Lovers: Scarlet Heart Ryeo'la
kendisine aşina olduğum
Lee Joon Gi aslında bütün dizilerini bulup da izleyeyim dediğim ya da
yana yakıla takip ettiğim oyunculardan biri değil. Ama 19.yy'a ait
"batılı centilmen" giysiler içinde izlemek de oldukça keyifliydi.
Bununla birlikte ne genel öyküsü ne de romantizm olmazsa dizi tutmaz
cinsinden araya sıkıştırılmış hissi uyandıran aşk hikayesi etkileyici
gelmedi. Belki izlerken havamda değildim bilemiyorum. Konu kısaca bir
intikam hikayesi sunan öykümüz yıllar sonra gizemli bir silahşör olarak
ülkesine dönen ve ailesini yok eden düşmanına karşı çetin bir
mücadeleye girişen Park Yoon-Kang çevresinde şekilleniyor.
When A Man Loves (2013)
Hikaye
annesinin kendisini de geride bırakıp kardeşini de alarak tefecilere
ödenmek üzere biriktirilen para ile kaçması sonrası babasını kaybeden ve
alacaklıların hedefi olan Han Tae Sang (Song Seung Heon)'ın bu karanlık
dünyanın parçası haline gelmesi ile başlıyor. Patronun insafa gelmesi
ya da ödeme karşılı sayması yüzünden olsa gerek yanına aldığı çocuk sert
bir dünyaya adım atar. Yıllar sonra alacaklılardan yapılacak geri
ödemeleri toplayan grubun lideri ve işin ikinci adamı haline gelir.
Patronu da içten içe rahatsız eden bu duruma, genç sevgilisi Baek Sung
Jo'nun da Han Tae Sang'a abayı yakması eklenince kısa süre sonra işleri
içinden çıkılmaz bir hale getirir. Bir kitapçıdan alacak tahsili için kapıya dayadıkları gün dükkan sahibinin kızı Seo Mi Do (Shin Se Kyung) da olaya şahit olur. Adamlar tarafından tartaklanırlar. Mekana daha sonra gelen ve fakir gururunu kendisi de çok iyi bilen Han Tae Sang bir süre kızın direnişini uzaktan izler. Sonrasında durumun
daha da çirkinleşmesine izin vermez. Parasını ödeyeceğini söyleyen kıza
zaman tanır. Ancak kız ofisine geldiğinde o kadar kısa sürede bulması
zaten mümkün olmayan borcun karşılığında kendisini önerir. Han Tae Sang ufak
bir şaşkınlık yaşasa da sonrasında teklifi kabul eder. Otelde yeniden
bir araya geldiklerinde aslında böyle bir niyeti olmadığını belli
etmekte gecikmez. Faizi sildiğini ve ana para için bekleyeceğini
söyleyip gider. Birkaç gün sonra ise borcun tamamını sildiği gibi sağ
kolu Lee hang Hee aracılığıyla kıza burs niteliğinde olacak bir banka
cüzdanı gönderir. Ancak verdiği keyfi kararlar büyük patronun iyiden
iyiye rahatsız etmektedir. Doğum
günü kutlaması sırasında alkolun de etkisi ile ailesini hedef alan
yakışıksız sözler sarf eder ve gece kavga ve cinayetle sonuçlanır.
Olaylar yedi yıl sonrasına bağlanarak devam eder.
Dizi müziklerinin şarkı sözleri için Tıklayın
The Moon Embracing The Sun (2012)
Tarihi dizi "The Moon Embracing The Sun" takipçilerinin muhtemelen bildiği üzere Kanal 7'nin yaz sezonu Kore dizileri arasında Sonsuza Dek adı ile Moon üçlemesinin ikinci dizisi olarak ekrana da geldi. Beğenildi mi bilemiyorum tabii o da ayrı. Konusu
kısaca Kral King Lee Hwon ve kadın Şaman Wol arasındaki aşkı anlatır.
Yanılmıyorsam Kore'de özellikle monarşi dönemlerinde Şilla dönemi ikiz doğumun lanet sayılması vs. batıl fikirler, büyü
ve kehanet olayı idareciler ve halk üzerinde hayli etkiliydi. Wol
gerçekte veliaht prenses olarak doğmuş ancak idamla karşı karşıya
kalınca kimliğini gizleyip bu yaşam biçimini seçmiştir. Konu hoş görünse
de ne yazık ki bazen neden bilemiyorum özellikle başta Kim Soo-Hyun
olmak üzere oyunculuklardan mı yoksa dizinin işlenişinden midir bilinmez
ortaya facia bir iş çıkmış. Zaten
birbirine yakın biçimde yayınlanan üç Moon'lu diziden çöplüğü hak edeni
de bana göre budur. Aslında özellikle kadın karakterlerin gençlik
hallerini hayat veren oyuncuları sevdim. Ama bir türlü hikayeye ısınamadım gitti.
My Girlfriend is Gumiho (2011)
Bu dizinin bana "ah şöyle güzel, bak konu muhteşem, başrol çok yakışıklı" cümleleri eşliğinde tavsiye edildiği zamanı anımsıyorum. Sektörün iki ismi Lee Seung Ki ve Shin Min A'yı ilk kez izlerken hevesle başlayıp koca bir hayal kırıklığıyla devam etmiş sonrasında madem başladım bari sonuna kadar götüreyim zorakiliği eşliğinde tamamlamıştım. Shin Min A bu yapımdan beri kesinlikle hiç favori oyuncularım listesinde yer almadı. Hatta diğer dizilerini de sırf bunun yüzünden sevememiş olabilirim. Konusu şöyle:
Cha Dae-Woong (Lee Seung-Ki) üniversitede okumaya gönüllü olmayan
şımarık bir gençtir. Asıl hayali aktör olmaktır. Zengin büyükbabası Cha
Poong (Byeon Hie-Bong) ise derslerine önem vermesini ve kariyer hedefini
değiştirip işin başına geçmesini istemektedir. Mecbur kalması için Cha Dae-Woong'un okul taksidiyle pahalı motorsikletin çalıntı olduğu iddasıyla polise ihbar edip başını derde sokmasına neden olur. Polis merkezinden aldığı sırada Dae-Woong kaçar ve bir dagıtım kamyonuna gizlice biner.
Kamyon bilmediği bir yerde durur. Genç adam budist bir keşiş tarafından bir tapınağa götürülür. Nerde olduğu hakkında fikri yoktur. Cep
telefonuyla sinyali yakalamaya çalışır. Birden telefonunda bir kadın
sesi duyar. Dae-Woong'dan tapığa girip 9 kuyruklu bir
tilki çizmesini istemektedir. Ne yaptığı hakkında en ufak bir fikri olmayan Dae-Woong istediğini yerine getirince efsanavi yaratık Gumiho’yu serbest bırakmış olur. Dae-Woong O'nun kendisine zarar vereceğinden korkar ama
biftek düşkünü Gumiho Mi Ho sadece sevilmek istemektedir. (Yazının kaynağı alıntıdır. Düzenlenmiştir.)
Star's Lover (2009)
Sevdiğim
iki yıldız oyuncuyu Choi Ji-Woo ve
Yoo Ji-Tae'yi bir araya gtiren Star's Lover'da hikaye şöyle başlıyor;
Üniversitede
yarı zamanlı öğretim görevlisi Kim Chul Soo, bir gazeteye verdiği yazı
sonrası ülkenin en ünlü yıldızı kabul edilen Ma Ri adına hayalet
yazarlık yapması için teklif alır. İkilinin yolları Japonya'da ikinci
kez kesiştiğinde fark eder ki Ma Ri'nin seyahat denemesi kitabı
“Asuka’da
Aşıklar”ı hakkında en ufak bir fikri yoktur. Kültürel yönü de oldukça
zayıftır. Ünlü yıldızın dışarıdan lanse edilenin aksine hassas, duyarlı
ve yaşadıklarıyla zaman zaman derinden yaralı ruhunu keşfeder. Kim Choul
Soo için aşk kaçınılmazken her geçen gün biribirleri hakkında daha çok
şey öğrenir ve yakınlaşırlar. İkili spot ışıklarından ve diğer her türlü
medyatik ortamdan uzakta durmaya çalışarak ilişkilerini sürdürmeye
çalışırken yıpranma süreci de kaçınılmazdır. Özellikle genç kadının
geçmişinden gelen üç kişi, yönetici Jung Woo Jin; geçmişte aniden
kaybolan ilk aşkı Kang Woo Jin ve hayatındaki her şeyi kontrol
etmeye çalışan manipülatif ajans Ceo'su Seo Tae Suk birbirlerine
tutunmaya çalıştıkları o süreçte türlü yaşadıkları zorlukların da yegane
kaynağı olacaktır. Dizi sağlam oyuncularına karşın boş ve sıkıcıydı.
Özellikle yan iki karakterden yana "varlıkları zoraki konmuş" hissinden
bir türlü sıyrılamadım.
Worlds Within / The World That They Live In (2008)
Başrölünde
Song Hye Kyo ile
Hyun-Bin'i biraraya getiren ve dönemin yüksek izlenme oranları elde
etmiş yapımı Worlds Within. Sonrasında ikilinin uzun süren bir birliktelikleri de olmuş. Medyatik bir ilişki sürecinde çok da yakıştırılmışlar birbirlerine. Ama sonrasında Hyun Bin'in Secret Garden dizisi döneminde ayrılmışlar. Kimi internet paylaşımlarında
Song Hye Kyo hakkında rol aldığı hemen her dizideki partneriyle çıktığı
için ayran gönüllü yakıştırması yapanlara denk gelmiştim. Açıkçası insanların özel hayatlarında kiminleymiş, ne yapıyormuş kısmında değilim. Böyle yorumlar
ister istemez bakış açımı etkiliyor. O yüzden uzak durmaya çalışıyorum.
Üniversite yıllarında sevgiliyken çeşitli nedenlerle ayrılıp kendi yollatına gitmeyi seçen Joo Joon Young
ve Jung Ji Oh dizi sektöründe tanınan birer yönetmen olmuştur. Görüştükleri birileri vardır ancak eninde sonunda bibirlerine doğru çekilmeleri kaçınılmazdır.
Editör Yorumu
Bu
diziyi 2010 öncesi izlemiş olsam herhalde arşivimde durmasını isteyebileceğim yapımlardan biri olabilirdi belki. Ancak zamanın eskittiği şeyler dizilerde de kendini belli ediyor. Devrin modası, giyimi, saç tarzı, aşk hikayeleri vs daha dramatik ve yorucuymuş. Bir iki yıl önce tamamını izlediğimde bana öyle fark yaratan, aklımda yer eden bir hikaye sunmadığı için olsa gerek blogda hakkında başlık açmaya ve birşeyler yazmaya değer görmemişim. Tabii yapımın bir hayran kitlesi olduğuda bir gerçek.
Tree Of Heaven (2006)
SBS-Fuji
Tv işbirliğiyle ekrana gelen ve başrölünde Lee Wan,
Park Shin-Hye'yi izlediğimiz 10 bölümlük bu yapım o dönemin melankonik, karamsar
senaryolarından bir demet sunmuş yine. Siyasi arenada Japonya ve Kore
arasındaki arasındaki bitmeyen husumete karşın söz konusu diziler olunca
o dönem birçok Kore dizisi Japonya'da büyük ilgi görüyor hatta yapılan
Ost'ların birçoğunda şarkıların Japonca versiyonları da bulunuyordu.
Aynı şekilde yavaş yavaş kendini gösteren Kpop furyası da komşuda yeni
bir dalga yaratıyordu.
Hana
babasını küçük yaşta kaybetmiş annesi
Japonya'ya döndüğünde ise yeni Koreli kocası ve üvey oğlu Yun Suh ile
gelmiştir. Hana yeni ailesiyle iletişim kurabilmek için çat-pat korece
öğrenmiş ve heyecanla gelişlerini beklemiştir. Yun Suh asosyal ve donuk
kişiliğiyle kalbini kolayca diğer insanlara açabilen biri değildir. 10.
doğum gününde annesi kaybetmiş, o ölümün ardından zihinsel sorunlar
yaşamış ve otizmli bir birey haline gelmiştir. Ebeveynleri balayına
giderken işlettikleri hanı vefat eden kocasının kızkardeşibe bırakmış,
çocukları da onlara emanet etmiştir. Ancak halası ve kızı
Maya, kumar borçlarını ve kolej ücretini ödemek için
hanı satma derdindedirler ve Hana'ya türlü sıkıntılar yaşatırlar. Hana
her ne kadar yeni üvey kardeşini sevse de delikanlı onunla hiçbir şey
yapmak istemez. Ancak sonunda bibirlerine aşık olurlar
Editör Yorumu:
Bu
diziyi Winter Sonata zamanlarında izlemiş olsaydım belki bugün farklı
şeyler yazıyor olurdum. Şimdiyse sadece ruhumu darladı ve atlaya zıplaya
üç bölüm anca izlemeye dayanabildim. Arşivde bu kadar eski bir dizi
olduğunun farkında değildim aslında. Bir
arkadaştan almış ve adını da klasöre eklemişim. Kimler oynuyormuş diye
göz atınca izlemeyi sürdürdüm ama saklamaya değer gözükmedi. Günümüzün
aranan yüzü Park Shin Hye bu yapımda sadece 16 yaşındaymış:)
Tree Of Heaven gibi eski dizikerin müzik albümündeki şarkılar cidden dinlenilesi oluyor.
Princess Hours / Goong Düşlerimin Prensi (2006)
Kore yapımlarının yeni yeni hayatımıza girdiğ dönemler TRT1'im ekrana taşıdığı Düşlerimin Prensi 24 bölümlük MBC dizisidir. başrolleri Yoon Eun Hye, Ju Ji Hoon,
Kim Jeong Hoon,
Song Ji-Hyo ve
Lee Yoon-Ji paylaşıyorlar.
Hikaye monarşinin halen devam ettiği 2000'li yılların Kore'side geçiyor. Ansızın ölen Kral ve Veliaht prensin kaybı sonrası kraliyet soyunu devamını tehdit altında gören ana kraliçe torunu Lee Shin'i evlendirme karar verir. Anlaşılan eşinin bu konuda çok önceden verilmiş bir kararı vardır. Arkadaşının torununu bu evlilik için vasiyet etmiştir. Böylece sanat lisesinde okuyan Shin Chae-Kyungansızın kendini ülkenin gelecekteki veliaht prensesi olacağı haberiyle yüzleşiyor. Zaten aynı okulda prensele karşılaşan kız için bu haber çoçuğa deliren akranlarının aksine kendisini mutlu etmez. Tahtın iknci sıradaki varisi prens Lee Yul saray kurallarını öğrenmek gibi zorlu yeni hayatına uyum srecinde yakınında yer alır. Tabii kaçınılmaz şekilde ona yanıktır.
Balerin Min Hyo-Rin ise ortamdaki rekabeti kızıştıracak diğer kızdır.
Prince Hours (Goong S) / Zoraki Prens (2007)
20 Bölümden oluşan MBC dizisi her ne kadar ismen yukardaki yapımla benziyor gibi gözükse de birbiriyle bağlantılı değillerdir. Diğerinden bir yıl sonra ekranlara gelmiş, 2009'da TRT 1'de yayınlanmıştır. Başrollerde Se7en, Park Shin Hye, Huh E Jae, Kang Doo yer almaktadır.
Hikaye monarşinin halen devam ettiği 2000'li yılların Kore'side geçiyor. Tahtın şu an ki kraliçesi Hwa-In 30 yaşındadır ve evlenmemiştir. Kraliyetin ikiz prenslerinden birinin saray çalışanı bir kadından oğlu olduğu öğrenilir. Çin lokantasında yemek teslimaçısı olarak çalışan Lee Hoo'nun hayatı böylece ansızın değişiverir. Önce Amcası Hyo-Sung'la tanışır. Ardından Kraliçe ve Ana Kraliçe ile. Tabii hikayede lmazsa olmaz taht avcısı kötüler de var her zaman ki gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder