Ötelenen bir diğer dizi Love In The Moonlight. Aslında izlemek için seçtiğim zamanlama çok iyi değildi. Ancak KBS World'de yayınlanmaya başlayınca ilk bir kaç bölüme bakınca ister istemez takıldım ve en iyisi arşivden devam edip bitireyim dedim. Uzun soluklu bir dizi takipçisi olarak oyuncu Park Bo-Gum'a daha önce hiç bir yapımda denk gelmişliğim yoktu. Çok narin ve saf bir güzellik yansıtan Kim You-Jung'ı bazı dizilerde arka rollerde izlemişsem de görsel hafızamda yer bulamamış. Kendisi çocuk oyuncu olarak öncesinde pek çok yapımda yer almış. Aynı şey Kwak Dong-Yeon için de geçerli. Dolayısıyla üç yeni yüz bana iyi geldi. Dizi bir dönem dizisi. Ancak hangi yıllar bilemiyorum. "Halkın kendi idarecisini seçmesi" fikri olduğuna göre 1800'lü yılların Joseon'u olsa gerek. Bu konuda bilgisi olan varsa paylaşırsa sevinirim. Gelelim hikayemizin içeriğine.
Veliaht prens Hyomyeong (Lee Young ) saray içinde babasının sağladığı özgürlük ölçüsünde aklına estiği gibi davranan, başına buyruk ve birazda dik başlı biridir. Ülke kukla kral pozisyonundaki babasından çok şu an çocuk bekleyen kraliçenin abisi, her anlamda gücü elinde toplamış bakan Kim Hun'un idaresindedir. Durumu oluruna bırakmış bir görüntü verse de aslında prens hiçte aptal ya da umursamaz değildir. Yakın koruması ve çocukluk arkadaşı Kim Byung-Yeon ise hep bir adım gerisinde gözü ve kulağı gibidir. Sahip olduğu karizma saray hanımları arasındaki pöpüleritesine tavan yaptırdığı için ufak kıskançlık halleri gösteren prensin şaka yollu laf çarpmalarına maruz kalır. (Dağınık toplanmış uzun saçlı halleriyle cidden karizması harikaydı:)
Hong Ra-On is nedenini bilmediği halde annesi tarafından küçük yaşlarından beri erkek kılığında dolaşmaya mecbur bırakılmıştır. Yaklaşık on yıl önce şehrin pazarında dolaşırken onu kaybetmiş ve usta dediği Jung Yak-Yong tarafından kollanmıştır. Yazı becerisi sayesinde şehirdeki erkekler için kızların kalbine hitap edecek aşk mektubu yazmakta ve geçimini sağlamaktadır. Yolu veliaht prens Hyomyeong'la kesiştiğinde yine erkek kılığındadır ve başları bir kovalamacada belaya girip de kaçışları esnasında biraz da onu başından atmak için bildiği bir çukura yönlendirir. Ama içine birlikte düşerler. Çevirdiği dümenle kendisini delikten iten genç adamı biraz da dalga geçerek orada bırakıp kaçar. Bir şekilde kendini harem ağası seçmelerinde bulan Hong Ra-On yazılı sınavı prensin kontrolundeki kabulle aşar. Fiziksel muayane kısmında ise malum organın yokluğu testini de şans eseri aşınca harem ağası oluverir. Başlangıçta bir saray mensubu sandığı prens Hyomyeong yüzünden sıkıntılar atlatsa da kimliğini öğrendiği andan itibaren işler gün be gün kızımız için değişir. Elbette onu durumunu öğrenen prensin de de bir hatun iken bir içim su oluveren Hong Ra-O'ya tutulması kaçınılmaz olacaktır.
Dizi normalde sanırım 16 bölüm planlanmış ama elde ettiği izlenme oranı iki bölüm daha uzamasını sağlamış. Hikaye genel olarak insanın içini ısıtıyor. Ancak Park Bo-Gum, 21.yy'dan o döneme düşmüş gibi bir izlenim uyandırdı ben de. Yani onun jest ve mimiklerinde dönem yapımı izliyor gibi hissedemedim. Tabi hayli şeker bir oyuncu ona itirazım yok:) Ayrıca normalde pek çok katı kuralın hakim olduğu sarayda ölçütlere uyamayan, aşılması da mümkün olmayan durumlar yaşanıyorken bunlar biraz es geçilmiş gibi geldi. Özellikle 17. bölümde Kim Byung-Yeon ve prensi karşı karşıya getiren o sahne de bittim tükendim. Eğer senarist kalbimi kırsaydı hatırladıkça iyi sözler etmezdim herhalde kendisine:) Söylemek istemiyorum anlayın işte! Ah ah...
Veliaht prens Hyomyeong (Lee Young ) saray içinde babasının sağladığı özgürlük ölçüsünde aklına estiği gibi davranan, başına buyruk ve birazda dik başlı biridir. Ülke kukla kral pozisyonundaki babasından çok şu an çocuk bekleyen kraliçenin abisi, her anlamda gücü elinde toplamış bakan Kim Hun'un idaresindedir. Durumu oluruna bırakmış bir görüntü verse de aslında prens hiçte aptal ya da umursamaz değildir. Yakın koruması ve çocukluk arkadaşı Kim Byung-Yeon ise hep bir adım gerisinde gözü ve kulağı gibidir. Sahip olduğu karizma saray hanımları arasındaki pöpüleritesine tavan yaptırdığı için ufak kıskançlık halleri gösteren prensin şaka yollu laf çarpmalarına maruz kalır. (Dağınık toplanmış uzun saçlı halleriyle cidden karizması harikaydı:)
Hong Ra-On is nedenini bilmediği halde annesi tarafından küçük yaşlarından beri erkek kılığında dolaşmaya mecbur bırakılmıştır. Yaklaşık on yıl önce şehrin pazarında dolaşırken onu kaybetmiş ve usta dediği Jung Yak-Yong tarafından kollanmıştır. Yazı becerisi sayesinde şehirdeki erkekler için kızların kalbine hitap edecek aşk mektubu yazmakta ve geçimini sağlamaktadır. Yolu veliaht prens Hyomyeong'la kesiştiğinde yine erkek kılığındadır ve başları bir kovalamacada belaya girip de kaçışları esnasında biraz da onu başından atmak için bildiği bir çukura yönlendirir. Ama içine birlikte düşerler. Çevirdiği dümenle kendisini delikten iten genç adamı biraz da dalga geçerek orada bırakıp kaçar. Bir şekilde kendini harem ağası seçmelerinde bulan Hong Ra-On yazılı sınavı prensin kontrolundeki kabulle aşar. Fiziksel muayane kısmında ise malum organın yokluğu testini de şans eseri aşınca harem ağası oluverir. Başlangıçta bir saray mensubu sandığı prens Hyomyeong yüzünden sıkıntılar atlatsa da kimliğini öğrendiği andan itibaren işler gün be gün kızımız için değişir. Elbette onu durumunu öğrenen prensin de de bir hatun iken bir içim su oluveren Hong Ra-O'ya tutulması kaçınılmaz olacaktır.
Dizi normalde sanırım 16 bölüm planlanmış ama elde ettiği izlenme oranı iki bölüm daha uzamasını sağlamış. Hikaye genel olarak insanın içini ısıtıyor. Ancak Park Bo-Gum, 21.yy'dan o döneme düşmüş gibi bir izlenim uyandırdı ben de. Yani onun jest ve mimiklerinde dönem yapımı izliyor gibi hissedemedim. Tabi hayli şeker bir oyuncu ona itirazım yok:) Ayrıca normalde pek çok katı kuralın hakim olduğu sarayda ölçütlere uyamayan, aşılması da mümkün olmayan durumlar yaşanıyorken bunlar biraz es geçilmiş gibi geldi. Özellikle 17. bölümde Kim Byung-Yeon ve prensi karşı karşıya getiren o sahne de bittim tükendim. Eğer senarist kalbimi kırsaydı hatırladıkça iyi sözler etmezdim herhalde kendisine:) Söylemek istemiyorum anlayın işte! Ah ah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder